“Yaptığın iş, yaşadığın bu cilvesiz, asık yüzlü kent irade diye bir şey bırakmıyor, yıkıp geçiyor. Yüzeysellik salgın halinde yayılmış her tarafa, kurtulamayacağını bilerek kaçıyorsun. Aşktan daha güçlü bir ağrı kesici arayıp duruyorsun. Aynı zamanda daha az gurur kırıcı bir ağrı kesici... Bir türlü dinmeyen ağrılarını ruhu sana ait olmayan tenlerde avutmaya çalışıyorsun. Gerçekte gereksinim duymadığın şeyleri birer birer tüketmeye başlıyorsun. Olmuyor. Kurtulamıyorsun. Kendinle baş başa kaldığın son beş yılda eşsiz cimriliğin sayesinde öz benliğinden esirgediğin her şeyi geri istiyorsun. Silah sesleriyle bölük pörçük olmayan uykuların özlemini çekmeye başlıyorsun. Sevgilinin yumuşacık dokunuşlarını hayal ediyorsun. Geniş mezhepli kentler, sıkıp canını acıtmayan, hayallerinden iki numara küçük olmayan bir hayat... Beynine mermi gibi yağmayan, kalbine hançer gibi saplanmayan sözcükler hayal ediyorsun. Bir deniz kenarında sahile vuran dalga sesleri, ılık bir rüzgâr, seni kendinden bir parça kadar kanıksamış bir hayalin sıcacık göğsüne başını yaslayıp sonsuzluğa doğru uyumak istiyorsun. |