Bak dostum, diyorum... Erkek ya da kadın, eşinin ihtiyaçlarını, en uç noktalarda karşılar, aşkın oyun bahçesi seksi, kavga etmeden, birbir¬lerinin oyuncaklarına gözü gibi bakarak, kardeş kardeş ya¬şarsa... Her türlü oyuna, karşı cinsi, yani eşini doyurur, en zor oyunlara açık olursa... Başka kadın, başka erkek fikri, o ilişkide kendine yer bulamaz.
Senin adın nedir? Tadın nasıldır Şeker kadın? Öperken, Sıkı sıkı yumar mısın Kömür gözlerini? Yoksa Öptüğüne verdiğin hazzı mı İzlersin, Kendinden geçmiş yüzde. Senin tenin Nasırlı avuç sever mi kadın? Dener misin okşanırken acıtılmayı? Senin adın nedir Şeker kadın?
Her erkek bir prensesle evlendiğini, her kadınsa beyaz atlı prensini bulduğunu düşünür. Flört ve nişanlılıkta, çir¬kin olan tüm vasıflar halının altına süpürülmüştür, gizlen¬miştir çünkü... O güzelim, bal börek gerdek gecesi ve evliliğin ilk ayları ise, bize kendini o güne kadar doya doya yaşatmayan, cin¬sel yaşamla hesaplaşma dönemidir. Ne kadar yaşanmamış¬lık varsa, hepsinin anasını ağlatırız o dönemlerde. Cinsel hayata açlık, tensel açlık, cafcaflı yatak parti ve gösterileri düzenletir çiftlere... Sirk gibidir yatak odası... Akrobasi gi¬bidir sevişmeler. Yatakta erkek hiç olmadığı kadar panter, kadınsa, hiç olmadığı kadar kuğu olur. Ama aç, her yola gelen bir kuğu!...